Pazar, Haziran 10, 2007
ŞAHİN (Street Hawk)
Pazar, Mayıs 20, 2007
SAMURAYIN İNTİKAMI (The Betrayed Samurai)
Cumartesi, Mayıs 19, 2007
MORK VE MINDY (Mork and Mindy)
SAINT'İN DÖNÜŞÜ (Return of the Saint)
THE SAINT
SHERLOCK HOLMES (The Adventures of Sherlock Holmes)
KUNG-FU
KAYGISIZLAR (The Persuaders)
KAĞIT BEBEKLER (Paper Dolls)
BJ VE AYI (BJ and the Bear)
PİYANGO (Lottery!)
FLIPPER
GÖRÜNMEZ ADAM (Gemini Man)
MASAL TİYATROSU (Faerie Tale Theatre)
GÜMÜŞ KAŞIKLAR (Silver Spoons)
Hikaye çok zengin ama çocuk ruhlu bir adamın, yaşadığı bir haftalık evlilikten bir oğul sahibi olduğunu öğrenmesiyle başlıyordu. İşte bu oğlan Ricky idi. Adam oğlunu muhteşem malikanesine getirtince Ricky için bir eli yağda ötekisi şokellada bir hayat başlamıştı. Çünkü babası oyuncak fabrikası patronu idi ve malikane inanılmaz oyuncaklarla doluydu, uzayıp giden trenler, böyle kocaman oyun makinaları, bilardo, tilt, bilmem neler. Gıcık velet bu evlere şenlik evde vur patlasın eğlence çal oynasın gönlünce yaşayıp giderken bize de saf saf seyretmesi düşmüştü.
Cuma, Mayıs 18, 2007
ŞAHİKA (The Citadel)
Şahika, genç bir doktorun hayatta başarılı olma, herşeyi elde edip yaşamının "şahikasına" ulaşma çabalarını anlatıyordu. Doktor Andrew başlangıçta maden kasabalarında canla başla çalışan idealist genç bir doktorken, sonunda para düşkünü olup çıkmış, Londra'da havalı bir ofis sahibi olmuştu. Hikayenin sonunda doğru yolu yolu bulsa da hatalarının bedeli olarak karısını kaybetmişti.
DAKTARİ
Perşembe, Mayıs 17, 2007
MARTI ADASI (L'Isola del gabbiano)
Bu dizideki martı sesi seksenlerde çocuk olan büyük bir kitleyi hasta edip martı fobisine sebebiyet vermişti.
GİRDAP (Maelstrom)
Dizinin açılış jeneriğinde de suların içinde porselen bebekler vardı, ve bu bebekler dizideki ana temalardan biriydi, herkes hatırlar o ağlayan porselen bebekleri. Bunun dışında kahramanızın lanetli evinden başka kanalın karşı tarafında bir ada evi vardı. Lanetli evde dolanan hayalet, Catherine'in gerçek ailesinin kimliği, etkileyici fiyord manzaraları derken sırlar aydınlanmış ve finaldeki şenlik ateşi ile dizi sona ermişti. Gelgelim herkesin dudakları korkudan çoktan uçuklamıştı.
BOLERO 1984

Seksenli yıllarda televizyonda buz dansı izlemek, yarışmacıların rengarenk ve çiftlerin uyumlu kıyafetlerini çekiştirmek çok hoşumuza giderdi. 1984 Saraybosna Olimpiyatları buz dansı kategorisinde bir ilke sahne olarak tarihe geçmişti. İngiliz Jayne Torvill & Christopher Dean ikilisi, Ravel'in Bolero'su eşliğinde yaptıkları serbest dansları ile tüm jüriden 6 tam puan alarak şampiyon olmuşlar, buzda kusursuzluğu yakalayarak ekran başında hepimizi büyülemişlerdi. Bu ikili Seksenlerin başından itibaren tüm şampiyonalarda Rus egemenliğine son verip birincilikler kazanmaktaydı. 1984 yılından sonra ise profesyonel olarak kariyerlerine devam ettiler. Bolero'da ikili buzun üzerinde ağır ağır dans ederek dans ederek başlıyor ve müziğin temposuyla beraber hızlanarak, sonunda artistik bir şekilde yere yuvarlanıp "ölüyor"lardı. Kıyafetleri açıklı koyulu mor tonlardan oluşmuştu. İkili danslarını bitirdikten sonra jüri şakırt diye 6'ları basmış ve Torvill & Dean efsane olmuştu. Ne zaman Bolero'yu dinlesem gözümün önüne buzda süzülen Torvill & Dean ikilisi gelir.
http://www.youtube.com/watch?v=t2zbbN4OL98
EUROVISION 1989 , BANA BANA
http://www.youtube.com/watch?v=V2XlHbE2OrE
EUROVISION 1983 , OPERA
http://www.youtube.com/watch?v=3R3IMgXjrJY
EUROVISON 1980 - PETROL
http://www.youtube.com/watch?v=3WHpgaG_DnY
Cumartesi, Ağustos 19, 2006
UZUN ÇORAPLI KIZ PİPPİ (Pippi Långstrump)

Çılgın kız çocuğu Pippilotta Uzunçorap, kaptan Efraim Uzunçorap'ın biricik evladıydı. Kaptan küçük kızının okula gitmesini istediğinden onu küçük bir kasabaya yerleştirmişti. Pippi'nin yeşil benekli 3 katlı bir evi, bir atı ve bir çanta dolusu altını vardı, istediği her şeyi alabilirdi. Ama en önemli özelliği çok güçlü olmasıydı, mesela atını bahçeden kaldırıp hop diye verandaya getirebilirdi.Bir de cingöz maymunu vardı Pippi'nin ama adını hatırlamıyorum. Pippi yeni evinde kendine tatlı arkadaşlar bulmuştu, bunlar 2 kardeştiler, oğlanın adı Tommy kızınki de Anika idi. Çocukluğumuzun bu unutulmaz dizisinde Pippi, Tommy ve Anika'nın maceralarını izlemiştik. Pippi'nin kafasının iki yanında dimdik duran saçları da ayrı bir ekol olmuştu.
Çarşamba, Ağustos 09, 2006
ZAMANIN ÖTESİNDE (Quantum Leap)

Seksenlerin sonuna doğru TRT'de cumartesi günleri öğlen saatlerinde yayınlanan bir diziydi, bu diziye özel bir sevgi besler ve her hafta bayıla bayıla izlerdim. Dizimizin kahramanı Sam diye bir quantum fizikçisiydi. Sam benim aklımda özellikle o kapkalın kaşlarıyla yer etmiştir nedense? Neyse, bu Sam bir gün deney yaparken cihazlarda sorun mu çıktı ne olduysa, kendini geçmişte bulmuştu. Bundan sonra her hafta Sam'in zamanda yaptığı seyahatlerini izlemiştik, ama Sam gittiği her zamanda başka bir kişinin kimliğine bürünüyor, ne bileyim bazen bir savaş uçağı pilotu, bazen şişko bir kadın oluyordu. Her bölümde yeni kimliğiyle geldiği yerde illa bir ayna olur, Sam o aynada yeni suratı ile karşılaşırdı. Sam maceralarında yalnız değildi, kendi yaşadığı zamandan bilim adamı arkadaşı Al , hologram formunda görünür, elinde acayip bir cihaz, zigi midir nedir, bu Sam'i maceralarında takip eder ve aletine bakarak Sam'a "Zigiye göre şunu yapmalısın, bunu etmelisin" gibilerden öğüt verirdi. Sam de gittiği zaman ve mekanda yeni kişiliğinin gerçekleştirmesi gereken ödevi keşfedip yerine getirmeye çalışırdı.
Salı, Ağustos 08, 2006
EVLİ VE ÇOCUKLU (Married with Children)

Eğer sadece 80lerde değil, doksanlarda, ikibinlerde ve mümkünse tüm ömrümce izleyeceğim bir dizi varsa işte bu idi. Bu dizi birbirlerinden nefret eden, hayattan bezmiş sefil Bundyler'in hayatını anlatırdı. Abazan oğul Bud ve aptal sarışın kaşar ablası Kelly mütemadiyen didişir, anneleri Peggy günü tv karşısında geçirip kocasının cüzdanını yağma etmenin yeni yollarını keşfederdi. Ailenin babası, hepimizin idolu Al Bundy idi. Zavallım bütün gün gün sefil bir ayakkabıcıda çalışır, akşam eve geldiğinde Peggy buna bir tas bile yemek vermez, üzerine illa uyuz komşu Marcy ile kocası (önce Steve sonra Jefferson) damlarlardı. Al ne yapsın, elini çüküne sokar, tv karşısında kendinden geçmeye çalışırdı. Yıllar geçtikçe Al'ın saçları seyreldi, göbeği çıktı, ama yaşlandıkça filozofluğu da tavan yaptı. Bir keresinde sevişmek isteyen Peggy'e "Lütfen Peg, 16 yıldır evliyiz, artık sadece arkadaş olamaz mıyız?" demesini asla unutamamışımdır. CNBC-e yıllardır döndüre döndüre bu diziyi yayınlar, hayır duamızı alır.
Pazar, Ağustos 06, 2006
BÜYÜK TUZAK (Wiseguy)

Seksenlerin sonunda TRT'de yayınlanmış ve ortalığı kırıp geçmiş bir mafia dizisiydi. Başrolde gizli ajan Vinnie Terranova rolünde harikulade sesi ve muhteşem fiziğiyle genç kızların ilahı olan Ken Wahl oynardı. Şimdi bakıyorum da tekkaşlı imiş kendisi. Diziden sonra da söndü gitti zaten, o karizmayı devam ettirememişti. Dizide ise Frank McPike yönetimindeki organize suçlar departmanının en has adamıydı, kimlik değiştirir, tekinsiz adamların peşine düşer, başı sıkışınca tekerlekli sandalyedeki Mike amcayı arardı. Mike amca ne yapar eder Vinnie'nin paçasını kurtarırdı. Ken Wahl ayrıldıktan sonra dizinin de bütün havası sönüp gitmişti.
Cumartesi, Temmuz 29, 2006
SÜPER NİNE (Supergran)

İngiliz yapımı kaçık bir komedi dizisiydi. Sup-sup supergran diye matrak bir jenerik şarkısı vardı. Başroldeki İskoç nine birgün parkta gezerken bir bilimadamının deneyine mi maruz kalmış ne olduysa süper güçler kazanmış ve Süper Nine olmuştu. Çok acayip bir uçan bisikleti vardı. Bu bisiklet ve özel güçleriyle kasabasını şeytan Campbell'in kötülüklerinden korumaya çalışırdı. Zamanın en son moda özel efektleri bu dizide kullanılmıştı.
Cuma, Haziran 02, 2006
POIROT

Bana Agatha Christie sevgisi aşılayan ve Altın Kitaplar'ın yayınladığı o ufak kitapları desteyle okumama sebebiyet veren dizidir. (Herhalde herkes böyle bir dönemden geçmiştir) Bıyığı, yumurta kafası ve gri beyin hücreleri ile tanınan Belçikalı detektif Hercules Poirot'nun maceralarını anlatırdı. Klasik bir diziydi, babamla kaçırmadan izlerdik.
HAYAT AĞACI (Generations)

Seksenlerin sonunda yayınlanmış kısa ömürlü bir Amerikan pembe dizisiydi. Biri beyaz biri siyah iki ailenin maceralarını anlatırdı, zenci aile dondurmacıydı, bunların ninesi beyazların annesinin dadısıymış eskiden, böyle bir hikayeleri vardı. Dizinin kahramanı başbelası sarışın Sam'di. Bunun kendiyle yaşıt Monik diye bir teyzesi vardı, Monik esmer ve de yakışıklı bir herifle evlenmişti, ancak bu dizinin prensi kesinlikle Kayl Mastırs idi, bütün hatunlar hastasıydı Kayl'ın hatta bizim Çalıkuşu Özgür bile! Sam'in çevirdiği dolaplar sonucu başına dert olan otel sahibi zengin bir de herif vardı. Dondurmacılarda da işler karışıktı. Bunların oğlu sevimli Adam, aile dostları Martin'in karısı Dorin ile al takke ver külah durumlardaydı. Sonradan Dorin hamile kaldı ama Adam, Maya diye çok genç ve güzel bir sevgili bulmuştu. Bu dizinin son sahnesinde Adam'ın babası kalp krizi geçirirken Dorin nedense adamın üzerinde oturuyordu ve tam o sırada ailenin kalanı içeri girmişti...
KOMİSER NAVARRO (Navarro)

Böyle gece geç vakit yayınlanan ve babamın çok sevdiği bir Fransız polisiye dizisiydi. Komiser Navarro'nun maceralarını anlatırdı. Bir de bu komiserin kızı vardı, bu kızcağız evde babasını beklerdi ama komiser görev aşkıyla eve gidemez, suçluları kovalardı mütemadiyen. Babam nedense bu kıza büyük bir sempati besler "hep babasını beklerdi" diye içlenirdi. Geçen eski dizilerden bahsederken yine hatırlamaz mı bu kızı? Şaştım kaldım!
BOOKER

21.Cadde'den ayrılan Richard Grieco'nun kendi karakterinin dizisiydi, kızlar arasında çok popüler olmuş, posterleri çıkartmaları ortalığı sarmıştı. Şimdiki gençlik dergileri nasıl acaba? Merak ettim... O zamanlar işte "Booker hakkında bilmedikleriniz", "Richard Grieco mu Johnny Depp mi?" falan gibi masumane yazılar çıkardı. Biz de sanki bunları koynumuza alacağız ya deli gibi posterleri, çıkartmaları biriktirip, haklarında yazan herşeyi ezbere bilirdik. Tabii nikah memuru sorar falan maazallah...
POP SAATİ

Bu sanki yüzyıllardır devam eden bir müzik programıdır. Pop Saati'ni Erhan Konuk hazırlayıp sunardı. Hiç değişmeyen bir dekorun önünde hiç kıpırdamadan oturur, ifadesiz bir yüzle ve tane tane konuşarak videoları takdim ederdi izleyenlere. Aradan Allah bilir işte kaç yıl geçti, Erhan Konuk ne dekorunu ne jeneriğini ne de pozisyonunu değiştirdi, hala aynı şekilde sevgili izleyenleriyle buluşmaya devam ediyor, tek fark saçlarına düşen aklar, böylece eski programlarla yenileri ayırd edebilirsiniz. Zamanında bunun hakkında "programını sadece 7 kişi izliyor" diye espriler yapılırdı. Erhan Konuk her videouyu hakkıyla sonuna kadar gösterir, Sezen Cumhur Önal gibi cart diye kesmezdi sonunu.
SAHİL GÜVENLİK (Baywatch)

Seksenler yavaş yavaş sona erip yerini farklı zamanlara bırakırken ekranda değişik diziler belirmeye başladı. Bunların ilki Sahil Güvenlik'ti. Kırmız şortlu adamlarla, kırmızı mayolu ve iri memeli kadınların plaj maceralarını anlatıyordu. Başrolde Kara Şimşek David Hasselhof oynuyordu, o sıralarda bütün gençlik dergileri bunun boy boy posterlerini verip durmuştu. Bir de sarışın silikon fırtınası Pamela Anderson var ki, resmen artık doksanlara geldiğimizin habercisiydi.
ATLI KARINCA (Carrusel)

Hafta içi akşamüzerleri yayınlanan çocuklar için yapılmış bir Meksika dizisiydi. Feride Çalıkuşu tadında genç muallime Himena, yaramaz öğrencilerle dolu bir sınıfın öğretmeni olarak çalışmaya başlıyordu. Tabii zamanla öğrencilerin kalbini kazanıp bunların dertleriyle uğraşmaya başladı. Aman ne tipler vardı bu sınıfta inanamazsınız, sarışın, zengin ve güzel Maria Huakina vardı, bu kız sürekli dantel eldivenler giyer ve diğerlerini küçümserdi. Sirilo vardı, fakir zenci oğlan, bu Maria Huakina kaltağına aşıktı, Maria da bunu ezer dururdu. Valeria vardı, ukala, gözlüklü birşey (benim gibi püahahaha) bunun sevgilisi David idi, ara sıra kıskançlık kavgaları çıkartırdı bu kız. Ama en unutulmaz tip Hayme Pahilyo denen toramandı kesinlikle. Sonunda Sirilo'nun babası zengin mi oldu ne? Vay be! Aradan onca yıl geçti, ben bunların isimlerini hala nasıl anımsıyorum, şaştım bu işe.
MERCİMEK FURYASI

Bu resmen efsane olmuş bir konudur. Seksenlerin sonuna doğru mercimek rekoltesi patlama yapmış ve üreticinin elinde kalmıştı mercimekler. Devletimiz de bir mercimek rüzgarı estirmeye başladı televizyondan. Teyzenin biri çıkar mercimekle yapılan envai çeşit yemeğin tarifini verirdi bıkıp usanmadan, bir yandan da mercimeğin faydalarını anlatırdı. Mercimekle yapılmadık yemek kalmamıştı, teyzem bir tatlı uydurup onu da anlattı mı vallahi bilemeyeceğim ama kesin yapmıştır bunu da!
ZİL ÇALINCA (Saved by the Bell)

İşte artık ortaokuldaydım ve birgün birisiyle "aaa resmen Skriiç" diye dalga geçtim ve meğer bütün kızlar bu diziyi seyrettiği için popülaritem tavan yaptı. O zamanlar şimdilerde olduğu gibi özgün olma, farklı olma modası yoktu, aksine herkes ne dinliyorsa (New Kids on the Block, Jason Donovan vb) onu dinlemeli, aynı dizileri izlemek gerekirdi. Herneyse, bu dizi hafta içi bir akşam yayınlanıyordu ve bir grup lise öğrencisinin maceralarını anlatırdı. Başroldeki karakter Zack diye sarışın bir yakışıklıydı (ya da o zaman bize öyle geliyordu), kızlarla başı dertteydi. Screech ise bunun embesil arkadaşıydı. Böyle saçmasapan bir gençlik dizisiydi ama bayılırdık o zamanlar.
SAVAŞ VE ANILAR (War and Remembrance)

Başrolünde Robert Mitchum'un oynadığı ve 2.Dünya Savaşı öncesi anlatan Savaş Rüzgarları'nın devamıydı bu dizi ve tabii TRT'de yayınlanmıştı. Kadın oyuncu Jane Seymour idi. Kahramanımız bir uçak gemisine komuta ediyordu ve unutamadığım bir sahnede, uçaklar gece dönerken, düşman görmesin diye ışıklar yakılmamış, ama komutan pilotlarını kaybetmemek için herşeyi göze alarak upuzun gemi boyunca tüm ışıkları yaktırmıştı bir anda, muhteşem bir andı. Sonradan abimle deli gibi uçak gemisi yapmaya çalışmıştık eski legolardan.
BARIŞ MANÇO İLE 7'DEN 77'YE

Nurlar içinde yatsın, rahmetli Barış Manço'nun herkesi ekran karşısına toplayan muhteşem pazar programıydı. Barış abi sayesinde biz de tv karşısında dünyayı gezdik, belki hiç göremeyeceğimiz ülkeleri gördük, bir sürü şeyler öğrendik. Bir de bu programın Adam Olacak Çocuk isimli yarışma bölümü vardı ki, minicik veletlerle Barış abinin kurduğu diyalog inanılmazdı, bu ufaklıklara şarkı söyletir, en sevdikleri ikinci yemeği sorardı, çünkü her çocuğun en sevdiği yemek köfte idi o zamanlar. Tabii her ufaklık 10 puan 10 puan 10 puan alıp şampiyon olurdu. Sonradan Adam Olacak Çocuk'la dönüşümlü olarak 2.Kahvaltı başladı, emekli pinpon hanımlar ve beylerle sohbet ederdi Barış Abi. Ve her programın sonunda o unutulmaz adresi verirdi:
Barış Manço Moda 81300 İstanbul
fotoğraf için http://www.barismancomix.com a teşekkür ederiz.
MURPHY BROWN

Perşembe, Haziran 01, 2006
GÖREVİMİZ TEHLİKE (Mission: Impossible)

Tom Cruise'un cafcaflı filmleri hikaye, asıl Görevimiz Tehlike'yi biz TRT'de pazar öğle yemeğinden sonra ailecek izlerdik. Bu özel ekibin başı beyaz saçlı yaşlı kurt Jim'di. Her bölüm önce o meşhur gaza getirici müzikle açılır sonra Jim, küçük kara bir kutu bulurdu, bu kutu "Senin görevin Jim eğer kabul edersen.." diye konuşmaya başlar, ve bu haftaki görevlerini anlatırdı. Sonra da 5 saniye içinde kendi kendini yok ederdi! Ben bu ekipteki tilki suratlı esmer Nicholas'ı beğenirdim, şimdi bakıyorum da pek te çirkinmiş. Ekipteki güzel kadın karakter bir süre sonra ölüp diziden ayrılmış, yerine Ziyaretçiler'deki Diana'yı oynayan kadın gelmişti.
KAVANOZDAKİ ADAM

Kabus gibi bir TRT diziydi. Başroldeki Ahmet Mekin'e Türk doktorlar dünyada bir ilki gerçekleştirip beyin nakli yapıyorlardı. O sahneyi de hiç unutmamışımdır, doktor elinde bulaşık eldivenleriyle bir kavanozdaki beyini alıyor, löp diye kafatasının içine koyuyordu!!!!! Çok dalga geçmiştik bu sahneyle zamanında. Neyse nakilden sonra eleman fıttırıp beynin eski sahibi olduğunu sanmış, herifin evini basıp karısına hamle etmişti falan filan.
NEŞELİ MATEMATİK (Square One TV)

Harika bir matematik programıydı, herşeyi matematikle açıklar, ilerde bu ne işimize yarayacak dediğimiz şeylerin ne işe yarayacağını gösterirdi. Packman de vardı bu programda. Ama en güzeli en sonunda yayınlanan Matematik Dedektifleri idi. Bunlar Kate Monday ve George diye iki detektiftiler, büronun adı da Mathnet idi. Her olayı matematik kullanarak çözüp ispat ederler, sağlamasını da yaparlardı. Seksenlerde çocuk olmanın en güzel yönlerinden biri de bu Mathnet idi.
BANA ŞANS DİLE (Wish Me Luck)

TRT'nin harika dizilerinden biriydi. İkinci dünya savaşında 2 casus kızın maceralarını anlatırdı. Bunlardan biri kendi halinde bir ev kadını, diğeri de fabrika işçisi çalışan bir kızdı. Bunlar casus olmaya karar verince önce eğitime alınıyorlar, sonra da İngiltere'den Fransa'ya geçip istihbarata başlıyorlardı. Sonunda kurşuna dizilmişledi galiba. Bir de nazilerin saçlarını kazıdığı Blanche diye bir ablayı anımsıyorum ama bu dizide miydi acaba?
21.CADDE (21 Jump Street)

Tüysüz mü tüysüz, parlak mı parlak, kısacası süt gibi bir Johnny Depp'in başrolde oynadığı aksiyonu bol bir polisiye diziydi. Johnny bu diziyle genç kızların ilahı olmuştu. Kahramanlarımız genç polisler olduklarından kılık değiştirip genç öğrencilerin arasına dalar ve onların alkol, uyuşturucu, seks, AIDS vb vb problemleriyle uğraşırlardı. Bu dizideki Dennis Booker (Richard Grieco) sonradan ayrılıp kendi dizisine sahip bir kahraman olmuştu.
BENİM 2 BABAM VAR (My Two Dads)

Bu dizide küçük bir kız annesi ölünce 2 baba adayının eline düşüyordu. Biri akıllı uslu, diğeri uçuk kaçık bu tipler vaktiyle kızın annesiyle flört etmişlerdi. Bu yüzden ikisi de kızın babası olabilirdi. Başka da bir numarası yoktu.
GÜZEL VE ÇİRKİN (Beauty and the Beast)

Pazar gecelerinin unutulmaz dizisiydi. İnsanın içine işleyen dokunaklı bir müziği vardı. Açılış jeneriğinde Vincent'ı seslendiren sanatçı harikulade bir şekilde ulaşamayacağı bir dünyada yaşayan sevdiği kadını anlatır ve "onun adı Catherine" derdi. Vincent ülkemizde aslan adam olarak tanınan acayip bir yaratıktı. New York metrosunun alt katlarında, labirent gibi esrarlı bir yerde yaşardı. Catherine ise zengin, güzel, başarılı bir avukattı. Birgün yolda saldırıya uğrayıp yüzü kesiliyor ve parka terkediliyordu. Bunu bulan Vincent kadını aşağıdaki gizli odalara götürüyor, yeraltındaki güruhun lideri Baba, Catherine'i tedavi ediyordu. Sonra Catherine ile Vincent aşık oldular, Catherine'in parmağı kesilse Vincent bunu hissedebiliyor, kükreyerek gelip Catherine'i bin türlü beladan kurtarıyordu. Catherine'in çatıkatında harika bir dairesi ve muhteşem manzaralı bir balkonu vardı, balkonun kapılarını açınca ince tül perdeler uçuşur, Catherine ağır ağır yürüyerek balkona çıkar, gecenin karanlığında ışıl ışıl parlayan Manhattan manzarasını izlerdi. Az sonra Vincent gelir, birbirlerine sarılırlar ama daha ileri gidemezlerdi. Ne yazık ki Linda Hamilton diziden ayrılınca Catherine karakteri öldü ve devamını hiç izlemedim ben bunun.
BU DÜNYANIN DIŞINDAN (Out of This World)

Bu dizi bir anne-kızın maceralarını anlatıyordu ama bu kızın, ki adı Evie idi, babası uzaylıydı! Ve Evie'nin çok acayip bir özelliği vardı: işaret parmaklarını birbirine değdirince zaman duruyordu. O yüzden başına ne gelse cart zamanı durduruyor, meseleyi hallediyordu. Bir bölümde "ya bana bir Levis verin, ya da beni öldürün" demişti, nedense hiç unutmadım bu lafı.
YESENIA
Aylarca süren Meksika dizilerinin mini-dizi formatında olanıydı, sanırım TRT2'de birkaç hafta yayınlanmış ve bitmişti. Yesenia çingeneler tarafından büyütülmüş eli maşalı bir kızdı, yakışıklı bir subaya aşık olup gizlice evlenmişti ama sonra bu Yesenia'nın zengin bir kadının kızı olduğu ortaya çıktı, o da annesinin malikhanesine taşındı ama burada üvey kız kardeşi de meğer bunun sevdiği subayın nişanlısı mı neydi? Sonunda verem olan üvey kızkardeş dedesiyle beraber evi terketmiş, Yesenia subayına kavuşmuştu. Biz de abimle yemeğini yesenia yemesenia gibi berbat espriler yapıp durmuştuk.
MÜZİK YELPAZESİ

Sezen Cumhur Önal'ın sunduğu klasik bir müzik programıydı, Önal'ın sunumları ekol olmuş, yıllarca dillerden düşmemişti. Bu programın hiç değişmeyen bir jeneriği vardı, jenerikte Rita Haywort'un Gilda şarkısından bir bölüm, Jason Donovan Sealed With a Kiss'ten bir parça, Nat King Cole Autumn Leaves bir kuple... bu böyle giderdi. Programda Sezen Cumhur Önal zenci şarkıcıları "çikolata renkli" olarak takdim ederdi. Nat King Cole hem çikolata renkli hem de kadife sesli şarkıcıydı. Arada sonbahar rüzgarlarıyla savrulan yaprakların hışırtısı falan gibi ağır romantik konuşmalar yapardı. Ve dekorda kafasının arkasında bir yelpaze vardı!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)